"ya da bir ustanın, şiire ve sözcüklere içeriden bakışı"
1990' ın başlarında , şair, rahmetli Şemsi Belli' nın İstanbul'da çıkarmış olduğu "Şiir Defteri" adlı dergide, birlikte yer alırdı şiirlerimiz.ilk orada tanımıştım. Sonra bir grup arkadaşıyla Ankara'da " İlkyaz" dergisini çıkarmaya başladı. Ben de bu derginin Adana- Mersin temsilcisi olarak bu bölgedeki arkadaşların şiirlerini bu dergiye göndererek, daha geniş çevrelere ulaştırmaya çalıştım. Başardım da. Sonra dergi, Günce, Edebiyat Güncesi adıyla bir müddet devam etti. Ara verdi. Oktay Yivli, " Günce Yayınları" nı kurdu. Birkaç yıl yayıncılık yaptı. Ara verdi. Akademik görevlerde bulundu. Bugün Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde profesör öğretim üyesi olarak devam ediyor. Ve yeniden birkaç yıldır Günce Yayınları' nın başında edebiyata hizmet veriyor.Mugla' dan dünyaya açılan kapımız oldu. Nazar değmesin inşallah.
Şiire birlikte başladık hemen hemen. Ciddi ciddi, iddialı işlere bile kalkıştık.90' lı yıllarda, bundan 30-35 yıl önce, daha imge mimge işleri yeni yeni ortalığa yayılırken, biz İlkyaz Dergisi grubu olarak İMGESEL LİRİZM diye bir akım başlatıp, manifestosunu bile yazmıştık.Fahrettin Önder arkadaşımızın gerçekten " önderliğinde."
Benden küçük olmasına karşın, ben biraz geç giriş yaptım, kitaplaşma anlamında hemen hemen aynı yıllarda şiire başladık ve şiirlerini hep izledim, beğendim, bazı dizelerini şiirime koydum:" Yaşamak eski bir alışkanlıktır." gibi. Ve geldik bugüne.
Oktay Yivli' nin " Kırk Yama" adlı deneme tadında " Akademik" araştırma/inceleme kitabını okudum ve notlar alarak, kendi bilgilerimi, şiir anlayışımı yeniden süzgeçten geçirerek kendimi de yenilemiş, " güncellemiş" oldum.( Kırk Yama, Oktay Yivli, Günce Yayınları, Ankara, Aralık 2023)
Yaklaşık 30 yıllık bir zaman diliminde (1991-2020) yazdıklarından seçerek kitabına aldığı yazılar, baştaki yazıdan itibaren hep ustaca olmuş, hep yerinde tespitler olmuş ve kalitesini hep korumuş. Giderek daha olgunlaşmış, bilgeleşmiş ama ilk baştaki kalitesini hep korumuş giderek daha da inceltmis. Gurur duydum doğrusu. Karşımda bir Fethi Naci vardı, Mehmet Kaplan vardı, Füsun Altıok(Akadlı) vardı sanki. Ele aldığı şairi tüm yönleriyle incelerken, bir yandan da satır aralarında şiirin genel esaslarını, iyi şiirin nasıl olması gerektigini, kendi şiir anlayışını okura sezdiriyordu. Hem inceliyor, hem ders veriyor, hem olması gerekene giden yolun önünü kürüyor. Keyifle okudum dediğime bakmayın, her gün bir yama derken, kırk günde zor bitirdim. Hiçbir noktasını kaçırmak istemedim. Sadece bir sayfa üzerinde düşünmek bile beni yordu. Dedim ya
okurken bilgilendim, güncellendim.Konu ettiği şairleri daha yakından tanıdım. Belli önyargılarla uzak kaldığım bazı şairlere bile sempati duydum, şiirlerini bulup okumak istedim.
Genel olarak aynı görüşleri paylasıyoruz. Farklı düşündüğümüz yerler de var ufak tefek. Yüzyüze geldiğimizde iyi bir sohbet konusu olur
Şiirde her sözü net söylemek, açık açık ifade etmek iyi karşılanmaz. Bunu Oktay Yivli gerek incelemelerinde, gerekse kendisine yöneltilen eleştirilerde dile getirir yani onaylar. Bu da doğaldır. Zira kendisini öteden beri kapalı şiirin temsilcisi, hatta sembolizmin temsilcisi sayılan Ahmet Haşim' e çok yakın bulurum. Aslında ben de şiirin düzyazı gibi anlamı önplana almasını onaylamam. Ama bu, şiirde anlamın olmayacağı ve tümden dışlanacağı düzeyine gelirse, ona da karşı çıkarım. Burada kendi anlayışımı ortaya koyacak değilim elbet. Sadece küçük bir ipucu vereyim dedim. Sözcüklerin herkese aynı olan çıplak anlamı üzerine, ince bir tül örterek, herkese göre değil " kendine göre" olan anlamını vererek anlamı vb buçoğaltmaktır. Erbabına bu kadarı yeter. Buradan Oktay Yivli' ye önerim, bazı kavramları açarak şiirine koymasına karşı gelecek eleştirilerde, savunma durumuna geçmesine pek de gerek yok sanıyorum . Yani öğretmenliğin neden olduğu bir zaaf olmadığını da savunmalıdır. (s.158).
Oktay Yivli', kendisi de şair olduğu için, şiirin sorunlarını yaşayan, içeriden bakan biri olarak daha içten ve yerinde tespitlere varıyor.Ve şairlerin kendilerinin bile farkında olmadıkları, öyle özelliklerini yakalıyor ki, " ben neymisim be" dedirtircesine ayaklarını yerden kesiyordur kesinlikle . En önemlisi de, incelediği şairin, yazarın içinde derinlerde bir yerde uyuyan derin felsefi kişiliği de uyandırarak şairi, yazarı onurlandırıyor.
Dikkatimi çeken ve hoşuma giden ve hep savunageldigim, şairin sadece edebiyatla değil, diğer bilimlerle de yeteri kadar donanıp kuşanmış olması gerektigidir. Hele de " inceleme, araştırma" yapan birisi için bu elzemdir. Oktay Yivli' de hayretle ve hayranlıkla karşılaştığım bu donanım beni çok mutlu etti. Bir denemecinin olmazsa olmazıdır bu. Edebiyat zaten gani. Mitolojiden Antropolojiye, Sosyolojiden, Felsefeden Göstergebilime, Teolojiden Tasavvufa çok geniş bir yelpazeden bakabilen bir yazar. Bu donanım, incelediği şairleri de derinlemesine incelemesi için bir şanstır.Felsefi konulardaki yetkinliği beni şaşırttı. Göstergebilimden bahsederken satır aralarında gösterge- gösteren- gösterilen gibi bu bilimin temeline aldığı imgesel kavramları da okura sezdirerek bilgi düzeyini yukarılara çekiyor .
1964 Milas/MUĞLA doğumlu olan Oktay Yivli' nin bu mutlaka okunması gereken KIRK YAMA kitabını, şair ve yazarların başucunda bulundurmaları gereken bir kitap olarak edinip okumalarını öneriyorum.Bunu içtenlikle söylüyorum.
Edebiyatımıza daha nice değerli katkıları dileğiyle,yolu açık olsun dilerim!