GENÇLERİN MESLEK SEÇİMİNDE ZORLANMAMALARI İÇİN NE YAPABİLİRİZ? / Nurdan Başbal

        Yıllardır üniversite tercihinde öğrencilerine yardımcı olan bir rehber öğretmen olarak  ne acıdır ki tercih  döneminde  okuyacağı  bölümü  belirleyen, meslek seçiminde yardım isteyen öğrencilerim oldu. “Öğretmenim aldığım puan bu, bununla nereleri  yazabilirim?” sorusu  bir genç için  kaygı verici bir  soru .Hayalini  kurduğu bölüm için istenen puanı alamayan, bu yüzden istemediği  bölümleri yazan  gençlerimiz  olduğu   gibi, puanı  beklediğinin de  üstünde olup , ‘ puanıma  yazık olmasın’ zihniyetiyle popülerliği yüksek, şimdiye kadar düşünmediği  tıp, hukuk  gibi  bölümleri  yazan  gençlerimiz de var.

Üniversite bitince en geç ortalama  bir yıl sonra  başlayacağı  meslek  hayatına atmışlı yaşlara kadar devam  edecek bu gençlerin ,iki hafta zaman biçilmiş tercih  döneminde  bu kararı vermek zorunda kalmalarında  bir suçlu arayacak mıyız?

Bu sorunun cevabına önce klişelerden başlayalım. İlk klişemiz “Toplumca saygı  görmüş meslekleri seçmelisin, işsiz kalmazsın.” anlayışı. Tıp, hukuk  gibi  bölümlerin dışındakiler  saygıya layık değilmiş gibi  ‘saygı  gören meslek’ algısı  yaratmışız  gençlerin kafasında. Oysa  son yıllarda  üniversitelerimizdeki  bölümler o kadar  çeşitlendi ki gençleri bunlardan haberdar etmek  gerekiyor. Bir rehber öğretmen olarak bu konuda bir hayalimi  geçtiğimiz yıllar içerisinde gerçekleştirebildim diyebilirim.

Diğer bir klişe ise ki en çok rastladığım  “anne, baba  mesleğinin çocuklarında da  devam etmesi”   isteği. Genç istiyorsa  sorun yok tabii ki. Ancak anne , baba doktor olduğu halde çocukları  tıp istemiyor, mühendis ya da   endüstriyel  tasarımcı olmayı  isteyebiliyor. Kendileri  avukat  olduğu   gibi çocuklarının da  avukat olmasını  arzulayan veliler  olabiliyor. Bu  dayatmaya  maruz  kalıp kendini  mecbur  hisseden öğrencilerim  olduğu  gibi  ebeveynlerini  ikna edip yolunu kendi  çizen öğrencilerim de  oldu.

 Gelelim peşinden  sürükleten ,gençleri  cezbeden bir diğer  klişeye “Kısa  yoldan, yorulmadan, emek  harcamadan, çok paralar  kazanabileceği , yurt dışında da rahatlıkla çalışabileceği   mesleğe  sahip olma” isteği. Son  yıllarda ,gençlerle    mesleki rehberliğimde yaptığım görüşmelerimde en sık rastladığım istek bu. Gerçekçi  yaklaştığımızda  bunun tam cevabının olmadığını görebiliyor gençlerimiz. Evet ,maddi  kaygının  yaşanmadığı  bir mesleğimiz olsun  ama   evden istekli  çıkacağımız  bir işimizin, işyerimizin, iş ortamımızın olması birinci planda olmalıdır.

Meslek  hayatımda en sık karşılaştığım klişelere  baktığımızda suçluyu bulduk mu?. Evet ,suçlu mesleklerimizi  yeteri kadar tanıtamayan biz eğitimcilerde ; saygı   gören meslek, hazır meslek, çok para  kazandıran meslek gibi kavramları yaratan toplum zihniyetinde ; gencin istediğini, yeteneğini ve ilgisini  ön plana almayan  anne babada ; yorulmadan, emek harcamadan,  hemen bol para   kazandıracak meslek senaryosunu yaratan popüler dünyada ve medyada.

Popüler  dünyayı  ve medyayı  yönlendiremeyiz  fakat   biz eğitimciler , anne ve babalar ,mazisi   eskiye dayanan  veya henüz yeni olan mesleklerin sahipleri , gençlerimizi  bilinçlendirebilir  ; ilgi ve yeteneklerini göz önüne alabilir ; ayakları  yere  basan birer birey olmalarını sağlayabiliriz.

Mesleğini  henüz ortaokul ,lise sıralarında belirlemiş, tercih dönemine seçimini  bırakmamış, sevdiği mesleğe  yönelebilmiş  nice gençler yetiştirebilmemiz dileğiyle…