“YÜZÜ SİMSİYAHTI”….

Dostlar, Kardeşlerim!…

 Bayram,biz olalım.

Gittiğimiz yere;

 Adâlet,

 Şefkat,

 Ahlâk,

 Sevgi,

 Sevinç,

 Huzûr,

 Bereket,

 Refâh,

Barış,

 Hürriyet götürelim ki,

BAYRAM GELDİ desinler.

Gittiği yere bayramı da götürenlere,

Bulunduğu mekânı bayrama dönüştürenlere, barışmak için önce el uzatanlara ne mutlu!

Aylardır alçakça ve orantısız، Yahudilerin zulmüne karşı koyan Filistin’li kardeşlerimizin Bayramını tebrik ediyorum.

Doğuda batıda, doğu Türkistan’da nice kardeşlerimiz varsa bayramlarını tebrik ediyorum.

Bu yiğitlerin gerçek Bayramıları yakındır.

Şark’tan Garb’a, Arz’dan Arş’a kadar  nerede “Allah” diyen varsa hepinizi selamlıyor ve Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum.

Kurban’dan başka kan akmasın….

Nice Bayramlarda buluşmak üzere Allah’a emanet olasınız….

“YÜZÜ SİMSİYAHTI”….

Ama kendisi boyamamıştı ki!

Kaldı ki, kalbi bembeyazdı.

Buna rağmen onu basite alanlar vardı.

Dedi ki:

'Ya ResûlAllah, yüzümün siyahlığı cennete girmeme mani midir? '

'Asla! '

'O halde beni niçin insanlar hor görüyorlar,

kimse bana niçin kızını vermiyor? '

'Amir bin Veheb’in evine git ve Resûlullah’ın selamı var, kerimeni bana nikahlamanı emretti” de.

Siyah yüzlü genç hemen adrestedir.

Kızın yanında babaya selamı aynen tebliğ eder ve teklifi de açıkça anlatır.

Baba kızgın, hemen reddeder.

Ancak, teklifi dinleyen kızcağız babasını ikaz eder:

'Babacığım, vahiy gelir de sonra seni mahcup eder.

Ne biliyorsun bu olayı Rabbimin emretmediğini?

Efendimiz (s.a.v.) ’ in o emri tebliğ buyurmadığını?

Hemen git, Resûlullah’ tan özür dile ve beni o gence nikâhla.

Resûlullah’ ın uygun bulduğunu ben de uygun bulurum.

Kızının ikazıyla mescide koşan baba özür diler:

'Söylediğinin doğru olup olmadığını bilmiyordum.

Demek ki doğruymuş. Kızımı verdim. Şu anda nikahlısıdır.

Efendimizin gence emri:

'Git, evini hazırla, aile oturacak şekilde döşe.'

'Benim ev döşeyecek tek dirhemim bile yok! ..'

'Öyle ise Ali’ ye, Osman’a, Abdurrahman bin Avf’a git.

Onlar sana ikişer yüz dirhem versinler.'

Uçarcasına gider.

Onların her biri, emredilenden fazla yardımda bulunurlar ve

sıra çarşının yolunu tutmaya gelmiştir. Bir ev hazırlamak için

gerekli para elde mevcut. Hele zevcesi, ümidinin de üstünde

bir azizedir âdeta...

Çarşı yolunda hızla giderken kulağına bir ses gelir.

Önce anlayamaz, duraklar ve nefesi kesilircesine dinler.

Evet, evet yanlış anlamamıştır, doğrudur.

Ses herkese ilan etmektedir:

'Ey kendini Allah’ a asker bilen Müslümanlar!

Derhal atınıza binin, cihada yönelin.

Ordu mescidin dışında beklemektedir.

Siz böyle gün için varsınız dünyada!

Düşman ani baskın yapacak!

Şimdi ne olacak? .. Cihada mı gitsin, evlenmeye mi? ..

Yönünü hemen değiştirir, demirciler çarşısına gider.

İlk işi bir kılıç, sonra bir zırh, daha sonra da bir at almak olur.

Elindeki paranın hepsini de harcamıştır.

Ama cihad için lazım olan silahını da tamamlamıştır...

Sıçradığı atının üzerinde kuş gibi uçar,

bekleyen orduya toz duman içinde karışır.

'Bu genç, herhalde Bahreyn’ den gelen biridir, derler.

Ancak onun siyahlığını fark eden Resûlullah Aleyhisselam:

'Sen Saad mısın? ' buyurur.

'Evet,' deyince de dua eder:

'Ceddine saadetler! ..'

Kumlu çöllerden geçilir, tozlu yollardan gidilir ve nihayet düşmanla müthiş bir savaş başlar...

Herkes cesaretle ileri atılır.

Ama içlerinden biri herkesten de cesaretle atılır; saldırdığı tarafın adamlarını sağa sola püskürtür.

Neden sonra meydan sakinleşir, düşman kaçmış, müşrikler yok olmuşlardır.

Şehitler tespit edilirken, bir ses:

'Allahü Ekber! Evlenmek üzere olan Saad da şehit! '

Efendimiz onun cesedi başına gelir, mahzun şekilde bakar: 'Seni Havz-ı Kevserimin başında bekleyeceğim! '

Bir hayret nidası daha:

'Allahü Ekber! '

Sonra döner, oradakilere hitap eder:

'Kılıcını, mızrağını ve atını alın,

kendisini gönüllü olarak isteyen kızcağıza verin.

Babasına da deyin ki:

'Kızını vermekte tereddüt ettiğin siyah yüzlü gence,

Allahü Teâla cennet hurilerini lâyık gördü.

Ana-Babalar oğlunu veya kızını evlendirirken ince eleyip sıkmalı dokumalı…

Görünüşe aldanmamalı..

Başta yapılan hatâlar ömür boyu genç evlilerin yakasını bırakmıyor.

Ana-Babalarda aynı acıyı yaşıyorlar..

Bununla bitmiyor….

Asıl meselede anlaşamıyanlar soluğu mahkeme kapılarında alıyorlar…

Bir de çocukları varsa işte o zaman Bayramların nasıl mâteme dönüştüğünü acı ile görüyorsunuz…

Nitekim Peygamber Efendimiz (a.s.), “Allah'ın, helal kıldıkları arasında en sevmediği şey boşanmadır” buyurmuş ve işin vehametini bize anlatmıştır.

Çünkü boşanma toplumda birlik bağlarını koparır; ümmetin çoğalma sebebi olan nesli azaltır; cemiyetin huzurunu bozar, mevcut olan çocukların talim ve terbiyesi zorlaşır.

 Başka bir Hadis-i Şerifte;

“Evleniniz, boşanmayınız!.. Zîrâ boşanma dolayısıyla arş titrer…” (Muhtâru’l-Ehâdîsi’n-Nebeviyye, 228

Buyurmuştur.

Rabbim gençlerimize geçim-dirlik versin.

Hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.