AKIL DEVREYE GİRMEDEN...
Daha önce yazdım mı hatırlamıyorum. Yazdımsa da bir kez daha bir başka zamanda farklı açıdan yazmanın bir zararı yok nasıl olsa. Ahmet Haşim de çok kafa yormuştu bu konuda. Bakmak ve görmek meselesi. Hani bakmak ayrı şey, görmek ayrı şey. Baktığınızda her zaman görmediğiniz çok olur. Bir şeye doğru bakarsınız da, aklınızdan bin türlü düşünce geçince, baktığınız o şeyin farkına bile varmazsınız. Yani görmezsiniz. Hani bakar kör de derler böyle anlarda. Benim söylemek istediğim tam böyle değil ama, buna benzer şeyler.
Bazen okuduğunuz bir yazının sonuna nasıl geldiğinizi bilmezsiniz . Kafanız ya başka yerdedir ya da dalmışsızdır. Yazının sonuna gelince, okuduğunuzdan hiçbir şey anlamadığınızı farkedip yeniden başa dönersiniz . Bu sefer daha bir" dikkat kesilerek" daha bir " kendini vererek" okursunuz anlayabilmek için . Ya da radyodan, televizyondan bir açık oturum dinlerken, bazen düşüncelere dalıp gittiğiniz olur ve programı kaçırırsınız.
İşte benim düşündüğüm nokta tam burası. Gözlerimizle bakarken, kulaklarımızla dinlerken, duyup gördüklerimizin farkına bile varamamak. Aklımız başka yerde olunca, gözün ve kulağın hiç bir fonksiyonu kalmıyor. Aklımız başımızda olunca, akıl lütfederse göz, kulak gibi organlar anlam kazanıyor. Yoksa duyuyor ama işitmiyor, bakıyor ama görmüyor ya da görmüyoruz işte.
Demek ki duyu organlarımızın işe yaraması için, yaptığımız şeyin farkında olmamız, dikkat kesilmemiz, konuya kendimizi vermemiz gerekiyor. Peki bu dikkat kesilen kim? Kendini konuya veren kim? Farkında olan kim? Bütün bunlar eğer bizsek; bakan kim, dinleyen kim? Bunların hepsi biz değil miyiz?
Elbette bunların hepsi biziz ama bizim de ikili bir yapımız var. Bedensel yapımız ve ruhsal yapımız. Bakmak, görmek, dokunmak gibi işlevlere yarayan göz, kulak, el , hatta bunların merkezi olan beyin gibi organlar ve duyu organlarımız vücudumuzda, bedenimizdedir. Yani bütün canlılarda ortak olan organlarda. Ama bunların hepsini beyine ulaştıran ve orada " anlamlandırma" işlemine tabi tutan mekanizma bedende değil, ruhsal yapımızdadır. Yani akıl sahibi insan yanımız. Hayvanla ortak olmayan, hayvandan farklı olan yanımız.
Duyu organlarımızın bulunduğu bedensel yapımızı, aklımızın bulunduğu insan yapımızın emrine vermediğimiz zaman yani akıl devreye girmediği zaman ne yaptığımız işten bir şey anlarız, ne okuduğumuzdan, ne de gördüğümüzden.