" ÇIKTIM ERİK DALINA" - YUNUS EMRE
Yunus Emre' nin anlam dolu, muhteşem bir şiiridir: " Çıktım Erik Dalına"
Çıkdım erik dalına, anda yedim üzümü
Bostan ıssı kaykıdı, der ne yersin kozumu.
Kerpiç koydum kazana poyraz ile kaynattım
Nedir, deyip sorana bandım verdim özünü
Şiirin ilk iki beyti böyle. 9 beyitten oluşuyor. Buraya hepsini alamayacağım. Bir de son beyitini alalım, ondan sonra üzerine bir iki söz söyleyelim:
Yunus bir söz söylemiş, hiçbir söze benzemez
Münafıklar elinden örter mana yüzünü
Bu şiiri anlamak için , Yunus' un genel düşüncesini yansıtan şu beyiti hatırlatıyor usta edebiyatçı Ahmet Kabaklı 1975 tarihli bir yazısında ve şiiri bu bağlamda çözümlemeye çalışıyor :(AHMET KABAKLI Tercüman, 23 Kasım 1975)
Şeriat tarikat yoldur varana
Marifet hakikat ondan içerü”
İşte bu beyitte “erik” (sırf dışı yenildiği ve içinde kocaman bir çekirdek bulunduğu) eder. şeriât’ı, zahiri (dış) bilgiyi temsil eder. “Üzüm” tamamı yenildiği ama yine de içinde ufacık bir yabancılık çekirdeği bulunduğu için tarikatlı, bâtıni (iç) bilgiyi anlatır. Ceviz (koz) ise, dış kabuğu atılıp özü yendiği için sırf hakikate misaldir.
Burada anlatılan şey: Bir insan şeriattan giderek tarikata veya tarikattan yürüyerek marifet ve hakikate ulaşamaz. Bunların her biri ayrı yollar, ayrı yöntemler ister.
Şu halde, erik dalına çıkıp üzüm yemeğe kalkan kişi gülünç olur. Onunla da kalmaz, başkasının hakkına tecavüz etmiş sayılır. Nitekim “hakikat bahçesinin” sahibi olan “mürşid-i kâmil”, böyle bir kimseye kızarak, “sen ancak erik veya üzüm yemeğe ehliyetli olduğun halde benim kozumu ne hakla yiyorsun?” diye onu azarlar. Tıpkı hukuktan diploma alan birinin muayenehane açarak hasta bakmasına izin verilmeyeceği gibi.
Kerpiç koydum kazana, poyraz ile kaynattım
Nedir? Deyip sorana bandım verdim özünü
Bu beyitte, üşütücü, soğuk kelimeler, bir sıcaklığı, hattâ muhabbeti taklit yoluyla yapmak isteyen kişiyi yermek ve kınamak için kullanılmıştır. ’’Kerpiç” çamurdur, yenmez: yiyeni hasta da eder.
“Poyraz” yemeği pişirmeye değil ancak soğutmaya, dondurmaya yarar. Böyle olduğu halde… Bir işin (tarikat ve hakikatin da) yolunu yordamını öğrenmeden kendi kendine ustalık taslamaya “ermeye” kalkan kişi, işte böyle gülünç, münasebetsiz duruma düşer. Kazana koyduğu çamuru poyraz ile kaynatarak bir şeyler yapmış görünür.
“Ne o, ne pişiriyorsun?” diyene de ermiş gibi davranarak bir parça tattırır. Çünkü bir insan hüneri ne ise, ne yapabiliyorsa, karşısındakini de onunla kandırabileceğini zanneder. İnsan kendi kendisini aldatmasın bir kere…
Bu beyitte, Allah’ın ilhamı, mürşidin irşadı, ustanın bilgisi olmaksızın emeksiz, gayretsiz ve çilesiz çalım satmaya kalkışan ham ruhlu kimseler taşlanmaktadır.
Şiir şöyle bitiyor:
Yunus bir söz söylemiş, hiçbir söze benzemez
Münafıklar elinden örter mana yüzünü
Bu beyit, bütün şiir için bir açıklama, ipucu vermektedir. Yunus, her sırrın, herkese açıklanamayacağını belirterek, bu şathiyedeki gibi üstü kapalı (sembolik) konuşmayı tercih ettiğini söylemektedir. Bu üslup “erenler meclisi” ne uygun düşmekte ve münafıkların şerri de böyle önlenmektedir.
Ben bu şiiri okurken, bu çözümlemelerden uzak, kendimce benzetme ve anlamlar vermiştim. Her meyveyi, kendi varoluş amacına göre yemek gerektiğini, birini diğerine dönüştürmeden, yaratılıs gayesine göre yaklaşmak gerektiğini düşünmüştüm. Meyvenin kendi öz lezzetini bozup, hem tadını ekşitip hem beyine zarar verecek hale getirmemeye calışmak gerektiğini düşünmüştüm Yunus' un felsefesini göz önüne alarak. " Ne yersin kozumu?" derken de, koz yani cevizin kabuğunu kırdıktan sonra
içini insan beynine benzediği için, beyne zarar verecek şeylerden uzak durmamızı anlatıyor diye yorumlamıştım .Ancak elbette ki Ahmet Kabaklı hocanın tesbiti yerindedir. Zira okuduğum Dr. Mehmet Emin Yurt' un," Fahruddîn Razi' ye göre Î' câzu'l Kur' ân " adlı kitabında da, güzel bir kelimenin " sabit ve sağlam ağaç" a benzetildiği İbrahim süresinin 24-26 ayetleri hatırlatılır ve burada verilen ağaç temsilinin asıl gayesinin " marifetullah" yani Allah' ı bilmek olduğu belirtiliyor.( Gece Kitaplığı, Aralık 2018, s. 225)
Yine, bu şiiri yorumlayan 2 ayrı kitap okudum. Şiir böyle olur işte!