Evet şair, herkesin göremediğini gören, bunu da şiirlerinde gösteren bir sezgi ustasıdır. Görmek derken sadece gözle görmek anlamında almıyorum elbette. Duymak , bilmek, sezinlemek, fark etmek. Bunların hepsi ve belki de daha çok şey.

:Fani bir bedenin içine sıkışıp kalmış ruhun özgürlüğe kavuşma arzusu içindeki kanat çırpışı olarak görmüşümdür hep yazma eylemini. Kendi ruhunu özgürlüğe kavuşturup sonsuzluğa götürecek ışığı bulduğu anda da, insanlığın önünü aydınlatmak üzere eserlerinde somutlaştırmasıdır. Bu nedenle de genel olarak sanatçıyı özel olarak da yazarları hep bir düşünür olarak görmüşümdür. “Ne yapıp ederim de insanlığa bir ışık bulurum” kaygısının egemen olduğu düşünür.

 

Ruhu özgür kılmanın ve sonsuzluğa doğru yol almanın koşullarını da hem yaşayacak hem de gösterecek bir tutum almak durumundadır yazar. İnsanları dünyaya bağlayan, bağımlılıklarını daha da artıran değil, onları bağımlılıktan kurtaracak değerleri bulup ortaya çıkaran biri olmalıdır.

 

İşte şiir bu. Günümüzde şiirin olmaması da, şiirin sadece dünyaya indirgenmesi yanılgısından dolayı şiir meleği, ilham perisi kalmadığından .Samimiyet olmadığından melekler yanaşmıyor yanlarına, yaklaşamıyor daha doğrusu. Şiir perileri şiir getirmiyorsa, başka dünyalardan şiiri şiir yapan asıl malzemeler olan koku ve tad getirilmiyorsa ne yapsanız şiir olmuyor. Olsa olsa “ kapalı şiir safsatası” olur Ve siz oturup okurların kendilerini eğitmesini ve sizin seviyenize ulaşmasını beklersiniz. Halkın da başka işi gücü yok bir ömür boyu sizin imgelem dünyanızın içinde çırpınıp duracak.

 

Evet şair, herkesin göremediğini gören, bunu da şiirlerinde gösteren bir sezgi ustasıdır. Görmek derken sadece gözle görmek anlamında almıyorum elbette. Duymak , bilmek, sezinlemek, fark etmek. Bunların hepsi ve belki de daha çok şey. Gören bir göze, bir üçüncü göze sahip olmak için de şairin çok okuması ve her şeyden haberi olması gerekir. Felsefe , sosyoloji, tarih, biyoloji, coğrafya, fizik ,kimya, mantık hatta matematik vs..Ve her şeyden önce de bu bilgilerini şiire dönüştüreceği dili çok iyi bilmelidir. Bu bilgilerini, kendi şairlik duyarlılığı ve yeteneğine katarak içinde yaşadığı toplumu, evreni gözlemleyecek, sorgulayacak ve sezgileriyle keşfettiği ideal olana doğru insanları yönlendirmek için bir ışık olacaktır.

 

Bu sözünü ettiğimiz üçüncü göze ister sezgi denilsin, ister kalp gözü, ister ruh gözü, ne denirse denilsin , eşyadaki gizlenmiş gerçeği ve güzelliği görebilecek bir göz mutlaka olmalıdır. Bu göze sahip olmak elbette öyle kolay değil. Şairin düşüncesi ve şiirinde gösterdiği iyi, güzel ve doğru olanı kendi yaşamında da bizzat uygulayarak sahip olabilir bu göze. Derler ki şairin yaşamı bizi ilgilendirmez. Yaşamında kötü, huysuz sevilmeyen davranışlar gösteren biri olsa da, onu şiirlerinde değerlendirmeliyiz. Önemli olan şiirinde verdiği güzellik duygusudur. Kesinlikle hayır diyorum bu görüşe. Çok eleştiri geleceğini de biliyorum bazılarından. Ama kendisi, ruhu, davranışları güzel olmayan birisinin şiirlerinde güzellik yaratacağına inanmıyorum ben. Bu şiirlerin ruhsuz ve samimiyetten uzak olduklarına inanıyorum. Şair özü ve sözü bir olmalıdır. Ve ancak bu şekilde görebilen farklı bir göze sahip olacağına inanıyorum. Yani şairin ruhu temiz olmalıdır ki herkesin göremediğini gören bir göze sahip olabilsin ve şiirlerinde de gösterebilsin bu gördüklerini. Mevlanalar, Yunus Emreler nasıl yaşadılar ve neler yazdılar da bu günlere kaldılar dersiniz?

 

Bugün çokca şahit olduğumuz gibi şişinmek ve böbürlenmek, her yerde zırt pırt kendini ortaya atmak, kimselere söz vermemek sürekli konuşup milleti bıktırmak, bencil bencil davranışlarda bulunmak iyi şairlerin yapacağı şeyler değildir. Şairler televizyon alıcısı gibi olmalıdır. Antenlerin yönünü iyi yöne çevirmek lazım. Hem bu antenler sadece şairi göstermeyecek şairin yüzüne çevrilmeyecek şekilde. Sonsuza ayna gibi ama asıl önemli olan şu: antenlerin çevrildiği yönün doğru olması demek, şairin yüreğinin bir yerlerindeki tefekkürün de bulunduğu derin bir yer olmalıdır. Hakikatin göründüğü, özne ile nesnenin iç içe geçtiği o ilahi ve manevi yer. Antenler buraya ayarlı olmalıdır ki şair hakikati hem görebilsin hem de yaşayabilsin.

 

Bir de antenlerin iyi çekebilmesi için iyi donanımlı antenler olması gerekir. Bu ne demektir? Şairin adam gibi adam olması demektir. Sevgi dolu, kıskanç olmayan, kendi çıkarını değil insanlığı düşünen güzel bir insan olması gerekir. Bu nedenle de “şairin kendisi , kişiliği önemli değil, şiiri önemlidir” saf-satası bütün geçerliliğini yitiriyor ve kötü şairlerin, bencil şairlerin (şair diyorsam sözüm ona şairler yani) bir yutturmacası haline geliyor. Böylece şairin de şiirinden ayrı tutulması mümkün değil çünkü şiir şairin tam kendisi hatta o şiir uğruna kendini feda ederek baştan aşağıya şiir olmuştur şair.

Demek ki gerçek şairler aynayı ya da kamerayı sonsuzluğa, benciller ise kendi yüzlerine tutarlar. Ekranda hep kendi yüzleri belirir de şişinip dururlar.